Page 389 - hz_musa
P. 389

388  Prof. Dr. Mustafa ERDEM


           bir şey asla olmayacak!’ denilmiş olduğuna göre, bu durum söz
           konusu talebin başkaları tarafından ifade edilmesi halinde hay-
           di haydi yadırganacağı, reddedileceği anlamına gelir.” 1453

           Hz. Musa’nın Cenab-ı Allah’ı görme isteğine olumlu cevap ala-
           mamasından kaynaklanan aşırı üzüntüsünü gidermek, Kendi
           katındaki değerini açıklamak ve onu teselli etmek sadedinde
           Cenab-ı Allah: “Ey Musa! Dedi. ‘Ben sana ayetlerimi vahyettim
           ve seninle doğrudan konuştum. Böylece seni insanlara peygam-
           ber seçtim. Öyleyse sen de verdiğim buyruklara sarıl ve Bana
           şükredenlerden ol.” 1454  buyurmuştur. Bir anlamda senin bu is-
           teğine izin vermedim ama sana alemlerde başkasına vermedi-
           ğim nimetleri verdim, sen bunları değerlendir ve şükretmeye
           devam et demiştir. 1455
           Razî bu konuda şöyle bir yorumda bulunmuştur: “Allah Tea-
           la Hz. Musa’ya, başka hiç kimseye vermediği şu iki hususiyetin
           toplamını tahsis ettiğini beyan etmiştir. Bu iki şey de hem risâlet
           hem de vasıtasız konuşmasıdır. Bu toplam başka hiç kimse için
           gerçekleşmemiştir. Böylece burada bir tahsisin bulunduğu sabit
           olmuş olur. Zira Hz. Musa, o kelamı aracısız olarak duymuştu.
           Aracısız olarak konuşmak bilinen örfe göre, şeref ve kıymetin
           yüksekliğine sebep olmaktadır. (Bu durum şuna benzemekte-
           dir):  Büyük  bir  hükümdarın  bizzat  ağzından  duyup  dinleyen
           kimsenin durumu, aynı şeyi mabeyincilerden ve kral naiplerin-
           den dinleyen kimsenin durumundan daha yüce ve kıymetli olur.
           Cenabı Hak, bu iki çeşit büyük nimeti dile getirince; ‘Şimdi sana
           verdiğimi al ve şükredenlerden ol’ buyurmuştur. Yani, ‘Bu nime-
           ti al, seni, Beni görmekten men etmem sebebiyle, şükür ile meş-
           gul ol!’ demektir. Nimetlere şükürle meşgul olmak ise, ancak ge-
           rek ilim ve gerekse amel bakımından, onların gereğini hakkıyla
           yerine getirmekle olur.” 1456

           1453  Zemahşerî, s. 2/968-970.
           1454  Araf, 7/144.
           1455  Ebussuud, s. 3/546.
           1456  Razî, Tefsir, s. 11/60-62; Ayrıca bk. Sabunî, 4. Fasikül, s. 41; Kur’an Yolu, s.
               2/588.
   384   385   386   387   388   389   390   391   392   393   394