Page 315 - hz_musa
P. 315
314 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
gerekse Kızıldeniz önüne gelince askerlerini cesaretlendir-
mek için söyledikleri şeyler dolayısıyla Firavun ve ordusu, “…
Dünyada insanları cehenneme çağıran önderler, tellallar…” ola-
rak nitelenmiş, denizde boğularak helak olmaları sonrasında
da “… Allah’ı tanımayıp tanrılık iddiasında bulunan zalimlerin
akıbetinin nasıl.” olduğu bütün insanlığa ibret olarak gösteril-
miştir. 1174
Kur’an-ı Kerim’de Firavun ve ordusunun sonu ile ilgili olarak
şöyle buyrulmaktadır: “Firavun ve ordusunu da oraya getirdik.
Musa ve yanındakilerin hepsini kurtardık. Sonunda Firavun ve
1174 Kasas, 28/40-41. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri isimli eserin Türkçe
baskısında, Firavun’un imanı ile ilgili olarak Muhyiddin İbn Arabi’ye ait
düşüncelere geniş bir yer verildikten ve eleştirildikten sonra şöyle bir iza-
hat yer almaktadır: “Firavun’un imanı, ümitsizlik anındaki iman değildi.
Bu ne onun mezhebine göre ne de ona uyanların mezhebine göre, ne de
başkalarının mezhebine göredir. Birincisine gelince; onun imanı, dünyevi
azabı gördüğü andaki imanıdır. Ölüm anındaki iman değildir. Dünyevi aza-
bın görüldüğü andaki iman, ümitsizlik imanı sayılmaz. Hem onun yanında
hem de başka herkesin yanında böyledir. İkincisine gelince; Firavun’un
sözü, dünyevi hayattan ümit kestiği anda olmamıştır. Çünkü o, Musa’ya
ve onunla beraber olan kavminin inandığı şeylere inanan kimsenin mü-
minler için açılmış olan yola iştirak anlamına geldiğini bilmektedir. Bina-
enaleyh imanda onlara iştirak etmiştir. Onun zannına veya yakînine göre
müminler için özel olan bu durum kendisinin gözüne görülmüştü. O bu
durumda olan kimsenin muhakkak dünyevi helake düşeceği konusunda
Allah’ın mevcut olan kanununu bilmemiştir. Dünyada helak olmak ise, ahi-
rette kurtulmaya delalet etmez. Bu da açıktır. Öyleyse Firavun’un imanı,
her iki görüşe göre de yeis halindeki iman değildir. Birincisi yakîn ile ikin-
cisi ortaya çıkan zahir iledir. Öyleyse kesin olarak kurtulduğundan ümit
var olmak da mümkün değildir. Çünkü iştirak umumidir. Bu arifin mez-
hebi kendisine has olup, ilahi rahmetin genişliğine dayanmakta ve ayet-
lerin zahirini almaktan kaynaklanmaktadır… İbn Arabi’nin; Firavun’un
imanı ve kurtuluşu konusundaki bahsini kesin bir ifade olarak kullanma-
yıp Kur’an’ın zahirine dayandırdığı açıktır.” (İbn Kesîr, Tefsir, s. 8/3879-
388.) Balıkesirli Hasan Basri Çantay, İbn Arabi’nin bu görüşleriyle ilgili
olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır: “Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin
‘Fusus’da Firavun’un imanını işrab (ihtimal dâhilinde gören) eden bazı
açıklamaları vardır. Fakat ilgili o açıklamalarını ‘Fütühat’ının 62. babın-
daki şu sözleriyle açıklamakta ve düzeltmektedir. ‘Günahkârlar dört züm-
redir. Ve hepsi bir daha içinden çıkmamak üzere ateştedir. Onlar Firavun
ve benzerleri gibi Allah’a karşı kibirlenen, kendini tanrı olarak ilan eden;
‘Ey cemaat ben sizin için kendimden başka Tanrı bilmiyorum. Ben sizin en
Yüce Tanrınızım’ diyen adamlardır. Nemrud ve diğerleri de böyledir. Yine
Fütuhat’ında adı geçen kişi şunları ilave etmiştir: ‘Bu benim itikadımdır.”
Çantay, s.321-322.