Page 317 - hz_musa
P. 317
316 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
lak olarak, bazıları ise üzerinde altın zırh olduğu için zırhıyla
birlikte atılacağını belirtirler. “Senden sonrakiler” sözüyle kas-
tedilenin İsrailoğulları olduğuna işaret edilmiş ve şu rivayet
nakledilmiştir: “Melunun cesedi İsrailoğulları’nın geçtiği bir
geçide zırhı ve elbisesi soyulmuş vaziyette atılmış, daha önce
onun helak edilmesi konusunda Musa’ya sitem etmiş olan İsra-
iloğulları da yanından geçerek cesedini seyretmiştir.” 1179 Yüce
Kur’an ve Açıklamalı-Yorumlu Meali isimli eser de ise bu konu
ile ilgili şöyle bir dipnot eklenmiştir: “Ayetin metin anlamı
aslında şudur: ‘Biz bugün senin bedenini arkandan gelecekle-
re ibret olması için kurtaracağız.’ Fakat Razî’de nakledilen bir
yoruma göre bu ayette bir istihza vardır. Konunun akışı dikkate
alındığında bu istihzai anlamı vermenin daha uygun olduğunu
düşündük. Diğer taraftan, ayetteki ‘Beden’ kelimesi ‘Zırh’ anla-
mına da gelmektedir. Rivayete göre Firavun’un zırhı altından
imiş ve herkes tarafından bilinirmiş. Dolayısıyla onu zırhından
tanıyanlar ibret alsınlar diye o zırh sahile atılmıştır.” 1180
Firavun’un ibretlik durumunu M. Vehbi Efendi, kendi ifade
biçimiyle şöyle değerlendirmektedir. “Ey Firavun! Şimdi iman
ediyorsun, fakat bu zamanda imanın fayda vermez. Şu kadar ki,
bugün senden sonra kalanlara ibret ve alamet olman için ür-
yan (çıplak), miskin, zelil (alçaltılmış) ve perişan olduğun halde
deniz kenarına Biz Azimüşşan seni çıkarırız ki, görsünler ve gö-
renler, ‘Dünkü gün tanrılık davasında bulunan azgın herifin bir
gün sonra hali böyle olunca bizim halimiz ne olacak.’ demekle
ibret alsınlar.” 1181 O, bu ifadeleriyle herkese ibret olmak üzere
Firavun’un cesedinin sahile çıktığı vurgusunu yapmaktadır.
Buna karşılık İsrailoğulları’ndan bazılarının Firavun’un ölüp
ölmediğiyle ilgili şüpheleri veya sadece onlara ibret olması
bakımından onun cesedinin sahile çıkarıldığından söz etmek-
tedirler. 1182
1179 Vanî, s. 382.
1180 Yüce Kur’an ve Açıklamalı-Yorumlu Meali, s. 218.
1181 Vehbi, s. 6/2259.
1182 İbn Kesîr, Tefsir, s. 8/3876-3877.