Page 283 - Hz_ibrahim
P. 283

280  Prof. Dr. Mustafa ERDEM                              Hz. İBRAHİM  281


 d-  Kur’an-ı Kerim’de Taklit ve Yanlış Yoktur  Hz. Muhammed’in şahsı ile ilgili olarak şair, kâhin, deli gibi

  “Bu arada Tevrat’la da temasa geçmiş ve Kur’an’a ondan aldı-  ifadeleri kullanmışlar, onu sihirbazlık ve büyücülükle suçla-
 ğı birçok ayetlerde çeşitli yanlışlar olduğunu gören Yahudiler,   mışlardır. Kur’an-ı Kerim’i onun yazdığını, uydurduğunu iddia
 peygamberliğin Yahudilerde olduğunu söyleyerek onunla alay   etmişler, şeytanlarla, cinlerle iş birliği yaptığı yönünde iftira-
 etmişler ve kabileler arasındaki anlaşmazlıkları körüklemişler.   lar atmışlardır. Bu tür yalan ve iftiralardan sonuç alamayan-
 Muhammed, bunların kendi otoritesini bozacağını düşünerek,   lar Kur’an-ı Kerim’in Allah kelamı, ilahi bir kitap olmadığını,
 onlarla ilişkisini kesmiş ve onları düşman ilan etmiştir.”  eskilerin masallarından ibaret veya daha önceki kutsal kitap-
             ların kötü bir kopyası olduğunu, Hz. Muhammed’in çok akıllı
 Bu  ifadelerle  o  günkü  Yahudileri  bilmem  ama  hanımefendi   bir insan olarak onlardan yararlandığını ileri sürmüşlerdir.
 içindeki kini bastırabilmek ve günümüzdeki Yahudileri mem-  İslam’ın başlangıcından itibaren insafsızca atılan bu iftiralar,
 nun etmek için hem İslam’ı hem de onun şerefli peygamberi   ithamlar ve karalamalar kesinlikle karşılık bulmamıştır. Zira
 Hz. Muhammed’i alay konusu yapmak ihtiyacı hissetmekte-  Kur’an-ı  Kerim’in  insanlar  tarafından  benzerinin  meydana
 dir. İslam karşıtları, İslam’ın kendi dinleri ile ilgili eleştirile-  getirilemeyeceği  yönündeki  meydan  okuma,  bu  konuda  id-
 rinden kurtulabilmek ve onu insanların gözünde itibarsızlaş-  dia sahibi olanların belini kırmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber’in
 tırabilmek için çok çeşitli yalan ve iftiralara başvurmuşlardır.   okuma yazma bilmediği, hatta o zamanlarda kutsal kitapların
             Arapçaya  tercüme  edilmediği  gerçeği,  bu  türden  iftiraların
 Şüphe yok ki, Ehl-i Kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi   sahiplerini rezil etmeye yetmiştir. Dolayısıyla “Bu arada Tev-
 bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara, 22/144.)   rat’la da temasa geçmiş ve Kur’an’a ondan aldığı birçok ayet-
 ayeti kerimesi nazil olur. Bunun üzerine Peygamber’imiz Hz. Muhammed
 namazın iki rekâtını kıldırdıktan sonra cemaatiyle birlikte Kâbe tarafına   lerde” şeklindeki beyan, art niyetlilerin hezeyanından başka
 dönmüştür. Böylece Kâbe Müslümanların kıblesi olmuştur. Rivayete göre
             bir şey değildir.
 bu konudaki vahiy öğle veya ikindi namazını kılarken gelmiş ve ilk iki rekât
 Kudüs yönüne kılındıktan sonra kalan iki rekât Kâbe yönünde kılınmıştır.
             Medine döneminde Yahudilerle ilişkilerin kötüleşmesi, onla-
    Kıblenin değişmesiyle alakalı olarak tarih ve tefsir kitaplarında çeşitli bil-
             rın bir kısmının sürgün edilmesi ve bir kısmının da öldürülme
 giler bulunmaktadır. Bu bilgileri kısaca nakletmek mümkündür: Kudüs’ün
 baştan itibaren kıble olmasıyla ilgili şöyle bir gerekçe üzerinde durulmak-  sebebi, Hz. Peygamber’in onları kıskanması değil tam aksine,
 tadır. Cahiliye Dönemi’nde Araplar Kâbe’ye çok büyük değerler verirlerdi.
             onların beklentileri doğrultusunda, gelmesi muhtemel olan
 Hatta Kâbe’yi millî kimliklerinin bir parçası ve üstünlüklerinin delili sa-
 yarlardı. İslam, gönüllerde sadece Allah sevgisinin yerleşmesi, diğer bü-  peygamberin, kendilerinden değil Araplar arasından çıkmış
 tün değerlerin silinmesini istediğinden dolayı onları Kâbe’ye yönelmekten   olmasıdır. Onlar, Hz. Peygamber’in Medine’ye geldikten sonra
 uzaklaştırmış, nefislerindeki cahiliye artıklarını temizlemek için belli bir
             Araplar, Yahudiler, Müslümanlar ve müşrikler arasında imza-
 süre kıble olarak Kudüs’e yönelmelerini Peygamber’imize (sav) bildirmiş
 olabilir.  Kıblenin Kudüs yönüne olması, Yahudilerin dinlerinin ve kıble-  ladıkları “Medine Antlaşması” olarak meşhur olan antlaşma-
 lerinin İslam’dan daha üstün olduğu iddiasına sebep olmuş, bu vesile ile
             ya sadık kalmamışlar, her hâl ve şartta, hem münafıklar hem
 Hz. Muhammed’in onları İslam’a davet etmesini yanlış değerlendirmişler
 ve gerekirse onun ve yanındakilerin Yahudiliğe girmelerini istemişlerdir.   Mekkeli ve Medineli müşrikler ve hem de civardaki Yahudiler,
 Bunun yanında Cahiliye Dönemi’nden beri Kâbe’nin kutsallığını bilen ve   Müslümanlar aleyhine ihanet etmişlerdir. Hz. Peygamber on-
 inanan yeni Müslüman olmuş Araplar, Yahudilerin bu konudaki şımarık
             ların çeşitli tarihlerde çeşitli şekillerde tezahür eden bu iha-
 tavır ve sözlerinden rahatsızlık duymuş, Kâbe yerine Kudüs’ün kıble olma-
 sına üzülmüştür. Sonuç itibarıyla Hz. Peygamber Medine’ye gelip Kudüs’e   netlerini karşılıksız bırakmamıştır. 891
 doğru namaz kılmaya başlayınca Araplar, sonra da kıble Kâbe’ye dönünce
 Yahudiler üzülmüştür. (Yazır, s. 1/525-529; Kutub, s. 1/263-267;  Havva, s.
 1/333; Özel, s. 25/365-367.  891  Geniş bilgi için bk. Köksal, İslam Tarihi, s, 4/39-47, 277-312, 5/20-23, 41-
   278   279   280   281   282   283   284   285   286   287   288