Page 18 - Microsoft Word - orjinal
P. 18

18                          GÖNÜL SOHBETLERİ

                            olması, diğer bir kısmını ise zayıf kabul ederek reddetmiş olması da bu
                            tartışmalara sebebiyet vermiştir. Ancak yapilan tartışmalara rağmen gü-
                            venilir İslam alimleri hiçbir zaman sünneti bilgi elde etmede devre dışı
                            bırakmamış, bize Kur’an yeter, sünnete ne gerek var; Kur’an’da Allah her
                            şeyi açıklamıştır tezi ile sünnetin delil olamayacağıni savunmamışlardır.
                                Kur’an, “ Resul size ne getirdiyse onu alın, neden yasakladıysa da
                            ondan kaçının” (Haşr Suresi: 7), “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdi-
                            ğinde, inanmış bir erkek ve kadının o  işi kendi isteklerine göre seçme
                            hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse apaçık sapıklığa
                            düşmüştür.” (Ahzap Suresi: 36), “Onun emrine aykırı davrananlar, başla-
                            rına bir bela gelmesinden veya kendilerine bir azap gelmesinden sakınsın-
                            lar” (Nur Suresi: 63), “Bir konuda münakaşa ettiğinizde onu Allah’a ve
                            Resulüne havale edin” (Nisa Suresi:  59) ayetleriyle Hz Muhammed’in
                            (sas) vermiş olduğu hükümlere uymamızı ve ona karşı gelmememizi vur-
                            gulamaktadır. Bu ve benzeri ayetler ortada iken Hz. Muhammed’in sün-
                            netini delil olarak kabul etmemenin dinin temellerine sarsmaya çalışma-
                            nın dışında bir şey olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
                                Hz. Peygamberin sünneti zaman içerisinde çok yanlış algılanmış, da-
                            ha ziyade davranış örnekleri olarak kabul edilmiştir. Oysa Hz. Peygambe-
                            rin hayati incelendiğinde onun yaşadığı toplumun bir ferdi olarak, bu top-
                            lumun dinin sınırları içinde kalan uygulamalarını devam ettirdiği, geliş-
                            melere ve değişime açık olduğu görülür.  İçinde dinamizm ve değisim
                            olan sünnet bize gelen rivayetlerin olduğu gibi kabulü olsaydı, bir karma-
                            şadan ibaret olurdu. Sünneti böyle bir kabülle alan bir kısım Müslüman-
                            lar, sünnetin ortaya koyması gerekli evrensel ilkeler veya sünnetin uygu-
                            landığı evrensel gerekçeleri göz ardı etmişler, örfi ve kültürel uygulama-
                            ları da sünnet gibi algılamışlardır. Din, şekil ve görüntü değil inanç ve
                            yaşamadır. Hz. Peygamber bu anlamda “Allah sizin şekillerinize ve görü-
                            nüşlerinize değil, kalplerinize bakar” buyurarak şekilci sünnet anlayışının
                            yanlışlığına vurgu yapmaktadır. Sünneti iyi anlamak onun emrettiği ma-
                            nada yemek yemesinden, giyinişine, insanlarla ilişkilerinden, oturup
                            kalkmasına  kadar iyi insan, örnek insan  modelini olusturmaktır. Yu-
                            nus’un dediği gibi “Dervişlik olaydı tac ile hırka-Biz de satın alırdık otu-
                            za kırka” ucuzlugundan kurtarmaktır.
   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23