Page 21 - Microsoft Word - orjinal
P. 21

Dr. MUSTAFA BAŞ                       21

                            ğaza geldiği zaman yapılan îmânda geçerli olmamaktadır. Kur’an, Kızıl-
                            deniz’de boğulmak üzere iken Firavun’un “îmân ettim, ben de
                            müslümanlardanım” demesinin kendisine faydası olmadığını vurgula-
                            maktadır (Yunus Suresi: 90-91). Mümin suresinin 85. âyetinde de bu bağ-
                            lamda “Azabımızı gördükleri zaman, îmânları kendilerine fayda sağla-
                            madı...” buyurulmaktadır.
                                Îmân ile şirk bir arada olamayacak kavramlardır. Gerçek iman tevhit
                            üzere olmaktır. İnancına şirk karıştıran kimsenin îmânı da, ibadetleri de
                            Allah katında geçerli değildir. En’âm sûresinin 82. âyetinde bu husus
                            şöyle vurgulanmaktadır; “İman edenler ve îmânlarına zulüm (şirk) karış-
                            tırmayanlar varya, işte güven onlarındır ve hidayete ermiş olanlar da on-
                            lardır.”

                                Îmânın geçerli olabilmesi dil ile söylenenlerin kalp ile tasdîk edilme-
                            si gerekmektedir. İmanın asıl mekânı kalptir. Bakara suresinin 8. âyetinde
                            dilleri ile Allah’a ve âhiret gününe  îman ettik diyenlerin, kalpleri ile
                            inanmadıklarından gerçek  mümin olmadıkları bildirilmektedir. Kur’an,
                            dili ile iman  ettik diyenlerin gerçek yüzünü; “Size  geldiklerinde “îmân
                            ettik” dediler. Oysa küfürle (yanınıza) girmişler yine küfürle (yanınızdan)
                            çıkmışlardı...” (Mâide Suresi: 61), “(Onlar), müminlere rastladıkları za-
                            man “îmân ettik” derler. Fakat şeytanlarıyla (önderleri ve ileri gelenleriy-
                            le) yalnız kaldıkları zaman, “biz sizinle beraberiz,  biz sadece (onlarla)
                            alay ediyoruz” derler”  (Bkz. Bakara, 14; Nisa, 142-143; Tevbe, 65-66)
                            ayetleri ile ortaya koymaktadır.
                                Dini hükümleri inkâr edip kabul etmemenin îmanı engellediği gibi,
                            Kur’ân’ın tamamını veya her hangi bir âyetini, emir ve yasağını, helal ve
                            haramı beğenmemek, küçümsemek, hafife ve alaya almak da îmanı en-
                            gellemektedir. Bu durum, Kur’ân’ın  birçok âyetinde vurgulanmaktadır.
                            Îmân ettiğini söylediği halde Allah ve Resulü’nün  hükümlerinden yüz
                            çeviren ve hükümlerini beğenmeyenlerin (Bkz. Nur Suresi: 47-50), Allah
                            ve Peygamberin hükümlerine razı olmayanların îmân etmiş sayılmaya-
                            cakları (Bkz. Maide Suresi: 43) açıkça bildirilmektedir.
                                İman, insan en önemli esastır. Çünkü sonsuz mutluluğu kazandıra-
                            cak, yapılan amellerin kabul olmasını sağlayacak  şey îmândır. Kur’ân;
                            îmânı olmayanların amellerinin boşa gideceğini, îmânsız amelin kabul
                            olmayacağını bildirmektedir. Yine Kur’an, imân edip sâlih amel işleyen-
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26