Page 56 - Microsoft Word - orjinal
P. 56

56                          GÖNÜL SOHBETLERİ

                            lurlar. Ayırdıklarında Mustafa Asım’ın elinde Woiters’in haçı, Woiters’in
                            elinde ise Mustafa Asım’ın muskası vardı.”

                                “Yozgat’ın Sorgun kazasının Karayakup köyünden cepheye gelen
                            Murat, bölükteki tıbbiye öğrencilerinden  Şükrü’ye bir mektup yazdırır:
                            “Anacığım kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koyma... Zabit
                            efendi  bana sordu  cevap veremedim. Kardeşlerim  de cevap veremeyip
                            mahçup olmasınlar.”  Bir müddet sonra Murat’ın anasından cevabi mek-
                            tup yetişir:  “Ey oğlum, gözümün nuru Murat’ım! Zabit efendiye selam
                            söyle... Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz. Sen dört karde-
                            şin arasında kurbansın. Sen İsmail’sin (as). Sen orada şehit olacaksın in-
                            şallah. Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa, ben de onun için senin saçını
                            kınalayıp gönderdim.”  Mektup Çanakkale’de Murat’a ulaştığında, Mu-
                            rat’ın kınalı başı çoktan Allahına kurban gitmiştir bile...
                                Çanakkale savaşlarına katılan ve bir kolu ile ayağını bu savaşta kay-
                            beden Fransız Generali sözlerine “Fransızlar böyle mert bir milletle sa-
                            vaştıkları için daima iftihar edebilirler!” diye başlayınca bir gazeteci bu-
                            nun nedenini sormuş, Genaral de şöyle açıklamıştır: “Çünkü Türkler tam
                            bir erkek gibi dövüşüyor ve savaş şartlarına riayet  ediyorlar. Hiç unut-
                            mam, savaş sahasında dövüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşı-
                            yorduk. Az evvel aynı topraklar üzerinde Fransızlarla Türkler süngü sün-
                            güye gelip, her iki tarafta ağır zayiat vermişti. Bu sırada gördüğüm bir
                            sahneyi ömrüm oldukça unutmayacağım: Yerde bir Fransız askeri yatı-
                            yordu, onun yanı başında da bir Türk askeri vardı. Dikkat ettik, Türk as-
                            keri kendi gömleğini yırtmış, Fransız askerinin yaralarını sarıyor, kanla-
                            rını temizliyordu! Tercüman vasıtasıyla aramızda şu konuşma geçti. Ni-
                            çin öldürmek istediğin düşmanına yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki
                            Türk askeri cevap verdi: Bu yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi
                            çıkardı. Birşeyler söyledi. Dilinden anlamıyorum. Ama herhalde  annesi
                            olacak. Demek ki onun bekleyeni vardı. Benim ise kimsem yok. Ölsem
                            ne çıkar? Onun için istedim ki, o kurtulup anasının yanına gitsin!... Bu
                            asil duygu üzerine hüngür hüngür ağlamaya başladığımda, emir subayım
                            Türk askerinin ceketinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaranın ya-
                            naklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.  Türk askerinin
                            göğsünde, bizimkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir
                            avuç ot tıkamış, kanamasına mani olmak istemişti. Az sonra ikisi birden
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61