Page 103 - hz_musa
P. 103

102  Prof. Dr. Mustafa ERDEM



           yen şehri, Suriye’yi Yemen’e ve Mısır’ı İran Körfezi’ne bağla-
                                                             361
           yan iki işlek ticaret yolunun ortasında bulunmaktadır.
           Bu şehrin Hz. İbrahim’in oğlu Medyen/Madan tarafından ku-
           rulduğu ve ondan dolayı bu isimle anıldığı tefsir kaynakları-
                                                362
           nın büyük çoğunluğunda yer almaktadır.
           Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah’ın Hz. Musa’nın oraya gelme-
                                                                  363
           sinden  önce  Medyen  halkını  helak  ettiği  bildirilmektedir.
           Ancak kaynaklar Hz. Musa’nın daha önceden oraya hiç gitme-

           361  Harman, Medyen, s. 28/347. Ayrıca bk. Hicr, 15/79
           362  Zemahşerî, s. 5/30; Razî, Tefsir, s. 17/497; Ebussuud, s.6/503; A. Neccar, s. 231.
           363  Medyen halkına da kendilerinden biri olan Şuayb’ı peygamber olarak gön-
               derdik. Şuayb onlara dedi ki: ‘Kavmim! Allah’ı gereği gibi tanıyıp yalnız
               O’na  ibadet  edin.  Çünkü  sizin  O’ndan  başka  Tanrınız  yoktur.  Rabbiniz-
               den size apaçık bir delil gelmiştir. O halde ölçüyü tartıyı dosdoğru tutun.
               İnsanların  mal  ve  eşyalarını  eksik  vermeyin,  haklarını  yemeyin.  Allah,
               yeryüzünü yaşanır hale getirdikten, insanların hayatını düzene soktuk-
               tan  sonra  (her  konuda  aşırı  giderek)  dünyada  bozgunculuk  yapmayın,
               dengeyi bozmayın. Eğer inanırsanız sizin için en hayırlı olan budur. Köşe
               başlarını tutup da Allah’a inananları tehdit ederek, onları Allah’ın yolun-
               dan uzaklaştırmaya ve onlara doğru yolu eğri göstermeye çalışmayın. Siz
               sayıca pek az iken Allan’ın sizi nasıl çoğalttığını, fakir iken nasıl zengin-
               leştirdiğini hatırlayın. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bakın. Ma-
               demki bana gönderilen vahye içinizden bir kısmı inanıyor, diğer bir kısmı
               da inanmıyor, o halde Allah aramızda hüküm verinceye kadar sabredin,
               bekleyin. Bilin ki, en iyi hüküm verecek olan Allah’tır.’ Şuayb’ın kavminden
               kibirlenip böbürlenen bazı ileri gelenler, ‘Ey Şuayb! Ya bizim dinimize dö-
               nersin ya da seni ve sana inananları ülkemizden sürüp çıkarırız.’ dediler.
               Şuayb da şöyle dedi: ‘Ya istemiyorsak? (Bizi zorla mı batıl dininize dön-
               dürecek veya yurdumuzdan süreceksiniz.) Şunu bilin ki, Allah bizi kur-
               tardıktan sonra tekrar sizin o saçma dininize dönersek, birtakım yalanlar
               uydurarak bunları Allah’a isnat eden iftiracılar durumuna düşeriz. Rabbi-
               miz olan Allah dilemedikçe (-ki böyle bir şey de dilemez-) biz o dine asla
               dönmeyiz. Rabbimiz neyin hak neyin batıl olduğunu çok iyi bilir. Biz yal-
               nız Allah’a güvenir, yalnız O’na dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz
               arasında adaletle hükmet, gerçeği ortaya çıkar. Çünkü doğru hüküm veren
               ve gerçeği ortaya çıkaran yegâne varlık Sensin.’ Şuayb kavminden küfürde
               direnenlerin ileri gelenleri (Şuayb’a söz geçiremeyince halka yöneldiler
               ve), ‘Eğer Şuayb’ın peşinden giderseniz bilin ki çok zararlı çıkacaksınız.’
               dediler. Sonunda onları ansızın öyle şiddetli bir sarsıntı yakaladı ki, olduk-
               ları yerde diz üstü çöküp kaldılar; helak olup gittiler. Şuayb’ı yalanlayan
               bu kimseler, sanki o diyarda hiç yaşamamışlardı. Evet, asıl zararlı çıkanlar
               Şuayb’ı yalanlayanlar oldu. Şuayb (onların acıklı sonlarını gördükten son-
               ra) yüzünü öteye çevirip şöyle dedi: ‘Ey Kavmim! Ben size karşı Rabbimin
               bana verdiği peygamberlik görevini yerine getirdim, size gerekli öğütleri
               verdim. Şimdi ben küfürde direnen böyle bir topluluğun başına gelenle-
               re nasıl tasalanıp üzüleyim.” (Araf, 7/85-93. Ayrıca bk. Tövbe, 9/70; Hud,
               11/84-95; Hac, 22/44; Kasas, 28/45; Ankebut, 29/ 36-37.)
   98   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108