Page 89 - Microsoft Word - orjinal
P. 89
Dr. MUSTAFA BAŞ 89
algılamış, dolayısıyla insanları mutsuz kılacak her türlü eylemi, hangi
amaç ile yapılırsa yapılsın, dini olarak görmeyi reddetmişlerdir.
2. Türkler, tarihleri boyunca kazandıkları devlet tecrübesinin verdiği
bir hoşgörü ile değişik kültür ve dinlerle, değişik hayat tarzlarıyla bir ara-
da yaşama konusunda, başka İslam ülkelerinde görülmeyecek tarzda çok
zengin bir tarihi birikim oluşturmuşlardır. Hiçbir zaman yönetimleri al-
tında yaşayan diğer din mensuplarına karşı baskı içeren bir tutum içine
girmemişlerdir. İstanbul’un fethinin arkasından Rum Ortodoks Kilisesine
geniş yetkiler verilmiş, Ermeniler baskılardan kurtarılarak İstanbul’da
Patriklik olarak temsil edilmişler, Yahudilere Hahambaşılık kurulmuş
kısacası bütün dini inanışlara geniş serbestlikler verilmiştir. Bu bağlamda
15. yüzyılda İspanya’da Engizisyon Mahkemelerince cezalandırılan Ya-
hudileri de sahiplenmişler, hoşgörü ile kucaklarını açmışlardır.
3. Türkler, akılcı anlayışın bir göstergesi olarak İslam’ı insan mer-
kezli algılamışlar, hayatın tabii akışı içinde meydana gelen değişimlere
bir engel olarak görmemişlerdir. Her devirde ortaya çıkacak problemlere
çözümler üretebilecek yöntem zenginliğini oluşturmuşlar, yeni ortaya
çıkan değişimlere ayak uydurmuşlardır. Bunu yaparken maddi ve manevi
dengeleri korumuşlar, değişimin sağlam bir şekilde gerçekleşmesine, di-
nin temel dayanaklarının aşınmamasına özen göstermişlerdir.
4. Türkler sahip oldukları tarihi devlet geleneği ile din devlet ilişkile-
ri konusunda da dengeli bir yol takip etmişlerdir. Müslüman olan Türk
Boylarınca kurulan devletlerde, kabile anlayışlarındaki devlet yapılanma-
sı terk edilmiş, Türk devlet anlayışı ile İslam anlayışı sentez edilmiş, dev-
let idaresine fiilen kuvvetler ayrılığı prensibi oturtulmuştur. Türk devlet-
lerini yönetenler kamu yönetiminde daima kendi devlet ve hukuk anlayış-
ları doğrultusunda örgütlenme hakkına sahip oldukları kanaatini taşımış-
lar, dini pratikleri devlet oluşumunun temeline oturtmamışlardır. Özellik-
le Selçuklular ve Osmanlılar içinde bulundukları toplumsal yapılanmayı
dikkate alarak, din kaynaklı hükümlerin yanında örfi hukuka da yer ver-
mişlerdir. Fatih Sultan Mehmet ve sonrasındaki bir kısım padişahlar, dev-
leti örf kaynaklı fermanlar, kanunnameler yoluyla sosyo-ekonomik şartla-
rın gereğine göre yönetmeye çalışmışlardır. Bugün, İslam ülkelerinin bir
çoğunda hala bu seviyeye ulaşılamadığının söylenilmesi inkarı mümkün
olmayan bir gerçektir.